MİT güzellemesi, MİT’in başarısı…

Milli İstihbarat Teşkilatı için güzelleme yapmak kolay.

Müthiş bir yerleşkede çalışıyorlar, sahip oldukları teknik ve operasyonel imkanlar son derece fazla.

Kamuoyu ile ilişkilerinde mümkün olduğunca şeffaf davranıyorlar.

Bunların hepsi doğru, bunların hepsi üzerine çok daha uzun satırlar yazılabilir.

Ancak bu yazdıklarım MİT’in gösterdiği başarının anahtarları değil.

Milli İstihbarat Teşkilatı’nın başarısı insan kaynağının yüksekliğinden geliyor.

Üniversite diploması ya da saha ajanlarının keskin nişancılığı değil, insan kaynağı yüksekliği.

İsrail istihbaratı 7 Ekim’e dair çok sayıda işaret almasına rağmen neden saldırıyı engelleyemedi?

Bilgi, istihbarat dünyasında tek başına yeterli olmuyor, istihbarat servislerinin o bilgiyi anlamlandıracak analitik düşünce yapısını kurumsallaştırması da gerekiyor.

İşte MİT’in en büyük başarısı, analitik düşünceyi kurumsallaştırması ve insan kaynağını da buna göre şekillendirmesi.

Biz duygusal bir milletiz, doğamız gereği kahramanların hikâyelerini dinlemeyi ve okumayı çok severiz ama asıl başarı, tehlikeyi büyümeden bertaraf eden analitik zekâ.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, MİT’teki konuşmasında “Ham bilginin titizlikle işlenip, karar vericilerin istifade edebileceği parametreye dönüştürülmesi teşkilatın en az diğer işleri kadar mühimdir” dedi.

Analitik düşünce yapısı olmadığında ne yerleşkenin ne de teknolojik ve operasyonel imkanların çok bir anlamı kalmıyor…

Ayakkabı pençesini hatırlayan var mı?

Avusturya bozulan elektronik cihazlarını tamir ettiren kişilere 200 dolara kadar yardımda bulunuyormuş.

Haberi BBC’de gördüm, neden rakam dolar, Avustralya olmasın diye baktım, yok Avusturya doğru bilgi.

Beyaz Saray’daki mavi basın odasına ilk girdiğimde faksların ne kadar eski olduğu dikkatimi çekmişti.

Elysee Sarayı’nda Chirac-Erdoğan görüşmesinin sonunu beklerken, resmi ajansın kullandığı bilgisayarın modeline ve hızına takılmıştım.

Aslında her cihazın bir ekonomik ömrü var. Halen çalışan ve aslında işimizi gören cihazları yenisiyle değiştirmenin ya da kullanmadığımız özelliklere para ödemenin Türkiye’ye getirdiği ekonomik yük var.

Terzide sökük diktirmek, ayakkabıya pençe yaptırmak bugünün tüketim dünyası için ışık yılı kadar uzakta tanımlamalar ama hem kendi hem de ülkenin bütçesini korumanın bir yolu da bu.

Tamir ettirmek alışkanlığını geçtim, satın alma kararlarımıza bakalım.

Türkiye’de bir zamanlar altın-gümüş yemek yıkama programlı bulaşık makineleri satılırdı, evdeki çamaşır makinesinin kullandığınız program sayısı, tahminen toplam program sayısının dörtte biri kadardır.

Televizyonun ekranı parçalara bölme, diğer kanalları takip etme özelliğini kullanmaz çoğu kişi ama alırken en iyisi olsun ister. En iyi en pahalı olan mı yoksa ihtiyaçları karşılayan mı, düşünmek lazım.

Avusturya’da tüketim ekonomisine karşı başlayan bu hareketi Fransızların bir tespitiyle bitireyim:

“İnsanlar eskiden ihtiyaçlarını karşılamak için alışveriş yaparlardı, şimdi mutlu olmak için alışveriş yapıyorlar”. Fransa’dan son yıllarda çıkmış en doğru tespit bu galiba…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir